Göz rengi nitel mi nicel mi ?

Mert

New member
Göz Rengi: Sayılarla Mı, Duygularla Mı Görürüz?

Bir forumun “Bilim ve Toplum” başlığında, bir akşam kahvemi almışken rastgele gezinirken paylaştığım şu anekdotla konu başlamıştı:

> “Dün akşam arkadaşlarla otururken konu nereden geldiyse geldi, göz rengine takıldık. Biri dedi ki ‘Bu tamamen nitel bir özellik, duygusal bağ kuruyorsun onunla.’ Diğeri de ‘Hayır, genetikte ölçülür, mavi ya da yeşil fark etmez, sonuçta bir alel kombinasyonu.’ Ben de dedim ki, belki de mesele rengin kendisi değil, onunla gördüğümüz dünya.”

Bir Hikâyenin Başlangıcı: İki Yoldaş ve Bir Tartışma

Lale ve Emre, aynı üniversitenin psikoloji bölümünde yüksek lisans yapıyordu. Lale’nin gözleri ela; Emre’ninki griye çalan maviydi. Bir araştırma ödevi için “İnsan özelliklerinin ölçülebilirliği” konusunu tartışıyorlardı.

Kütüphanede, eski ahşap masanın üzerinde dağılmış kitaplar arasında Lale içten bir tebessümle sordu:

— Sence Emre, göz rengi nitel mi, nicel mi?

Emre gözlüklerini düzeltti, düşünürken kalemi parmaklarının arasında çevirdi:

— Bilimsel olarak bakarsak nicel. Çünkü pigment yoğunluğu, melanin oranı, genetik varyasyonlar... hepsi ölçülebilir.

Lale başını hafifçe yana eğdi:

— Ama birinin gözlerinin kahverengisinde çocukluğunun sıcaklığı varsa, ya da yeşil gözlerde baharın tazeliğini görüyorsan, bu nasıl sayı olur?

Bu ilk diyalog forumda yankı buldu. İnsanlar yorumlara yazmaya başladı:

> “Benim de mavi gözler bana hep uzak denizi hatırlatır, nasıl ölçülür ki bu?”

> “Ama bilimde duygular ölçü birimi olamaz, ölçüm varsa niceldir.”

Bilim, Duygu ve Tarih: Renklerin Sınıflandırılması

Emre o akşam arşivlerde gezinirken 19. yüzyıldan kalma bir antropoloji metnine denk geldi. Orada Avrupalı bilim insanlarının, göz ve saç renklerini “ırksal sınıflandırma” için kullandığı yazıyordu.

Renk, o dönemde sadece bir gözlem değil, bir ayrım aracına dönüşmüştü. “Mavi göz akıllıdır, kahverengi sıcak ama tembeldir” gibi önyargılar, bilimsel görünümlü metinlere sinmişti.

Ertesi gün bunu Lale’ye anlattı:

— Bak, ölçülmek demek nesnelleştirilmek demek. Ama tarihte bu ölçüler hep birilerini dışlamak için kullanılmış.

Lale düşündü.

— Demek ki nicel olan, her zaman adil değil. Belki de nitel yaklaşım insanı koruyan taraf...

O an fark ettiler: göz rengi tartışması sadece biyolojik bir konu değil, toplumsal bir aynaydı.

Forumda biri yazdı:

> “O zaman asıl soru şu: bir şeyi ölçmek, onu anlamak mı, yoksa sınırlandırmak mı?”

Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Sezgisi

Lale ve Emre’nin tartışması büyüdükçe, arkadaş grupları da dahil oldu. Emre verileri topluyor, grafikler çıkarıyor, genetik kodlar üzerinden renk dağılımlarını analiz ediyordu. Lale ise insan hikâyeleri topluyordu: bir çocuğun babasının göz rengini taşımanın gururunu, bir kadının aynada kendi annesinin gözlerini görürken hissettiği sürekliliği.

Emre’nin stratejik yaklaşımı, “Gerçeğe ulaşmanın yolu sistematik analizdir,” diyordu.

Lale’nin empatik yönü, “Gerçek sadece veride değil, deneyimde de saklıdır,” diyordu.

Ne var ki aralarındaki fark bir çatışma değil, tamamlayıcılığa dönüştü. Emre, Lale’nin topladığı hikâyeleri verilerle anlamlandırdı; Lale, Emre’nin istatistiklerine ruh kattı.

Sonuçta ikisi birlikte “Göz Renginin Psikososyal Yansımaları” adlı küçük bir seminer düzenledi. Dinleyicilerden biri sordu:

— Yani göz rengi hem nitel hem nicel mi?

Lale gülümsedi:

— Belki de gözlerimiz, iki dünyayı birbirine bağlayan köprülerdir.

Toplumsal Bellekte Renkler

Göz rengi, birçok kültürde derin anlamlar taşır. Türk destanlarında “gök gözlü” kahramanlar cesaretin simgesidir; Orta Asya mitlerinde “kara göz” sadakati anlatır. Osmanlı döneminde ise göz renginin “soyluluk” veya “köken” göstergesi olarak yorumlandığı kayıtlar vardır.

Lale bu yönleri araştırdıkça fark etti ki, toplumlar renkleri hep bir anlam sistemine yerleştirmiş. Renk, sadece fizyolojik bir gerçeklik değil, kültürel bir dil olmuş.

Emre de buna katıldı:

— Demek ki ölçülebilir olanla anlatılabilir olan arasında bir denge var. Belki de bilimin görevi, sadece saymak değil, anlamaktır.

Forumda biri yazdı:

> “Yani göz rengi bir sayıdır ama aynı zamanda bir hikâye. Sayılar hikâye anlatmaz ama hikâyeler bazen en doğru ölçü olur.”

Bugünün Aynasında: Dijital Dünyada Renk Algısı

Lale ve Emre’nin tartışması dijital çağda yeni bir anlam kazandı. Sosyal medyada filtrelerle değişen göz renkleri, insanların kimliğini şekillendiren bir “sembolik alan” haline geldi.

Lale bir gün dedi ki:

— Artık göz rengimiz bile dijital tercihlerle değiştiriliyor. Kimliğimiz bile bir algoritmanın paletine sığabiliyor.

Emre ekledi:

— Belki de bu yüzden ölçülebilir olan, her zaman gerçek olan değildir.

Forumda bu kısımda uzun bir tartışma başladı:

> “Bir filtrede mavi gözlü görünmek, gerçekten mavi gözlü olmak mıdır?”

> “Yapay zekâ göz rengimi tanımlarken beni gerçekten anlayabilir mi?”

Son Söz: Gözler Ne Söylerse...

Göz rengi, bir DNA dizisinin ürünü olabilir, evet. Melanin oranı ölçülebilir, gen haritaları çıkarılabilir. Ama o gözlerle bir bakışta kurulan güven, bir anlık tebessümle aktarılan sıcaklık, bir annenin çocuğuna baktığında hissedilen derinlik — bunlar sayıya dökülemez.

Belki de göz rengi, hem nitel hem nicel bir gerçektir; çünkü hem maddeye hem manaya dokunur.

Göz, hem ışığı hem anlamı taşır.

Ve belki de bu yüzden, insanın en derin tanımı hâlâ gözlerinde gizlidir.

> “Birini tanımak istiyorsan, gözlerine bak,” derler.

> Peki ya o gözlerin rengi? Onu sayılarla mı, duygularla mı tanımlarsın?

Forumda son yorum şöyleydi:

> “Göz rengi nitel mi nicel mi diye başlamıştık, ama sanırım insan dediğin, bu ikisinin tam ortasında duran bir renktir.”